6 Ağustos 2010 Cuma

Ji Rê ya Dêrikê-Ipekê (Üçyol)ê rawestgehek divê…

Ji Rê ya Dêrikê-Ipekê (Üçyol)ê rawestgehek divê…

Min dawîya vê heftê li Dêrikê derbas kir.

Dema ku mîrov ji hêla rojava tê Dêrikê, mîrov li ser îpekê (rê ya Dêrikê-üçyol) peya dibe. Vê germa havînê ku li gor meteorolojîyê germahîya rojê 45 derecebû, lê belê germahîya asfaltê jî heye, ew jî kêmanî 5 derece ye, ku germahî digihîje 50 dereceyî. Yanî li rê ya Dêrikê-îpekê 50 derece germahî ya rojê heye, ku mîrov li vir dikele. Ji bona Xwedê jî darek tune ku mîrov xwe bide binî, ne rawestgehek ne tiştek!..

Ez, hevjîna xwe û Berfîna xwe ya 5 salîbûn, ku em li vir, li ber germa 50 dereceyî, li benda mînîbusa Qoserê anjî serwîsa otobusan rawestyabûn. Lê dem ne dema serwîsan bû û mînîbusa Qoserê jî nedihat. Ji xwe em li vir dikin bibijiryana ku ciwanmêrek (Faruk Necimoğlu) ji Qoserê ber bi Dêrikê ve diçû li me sekinî em birin.

Li welatê me qe kesekî ji dara hez dikin tunene gelo? Qe kesek bîra çandina darekê di perê erdê xwe de an jî li valayakê biçînin nabe? Ê ewqas neyartî bi dar û daristana re ancax li welatê me hebe. Mixabin!...

Qe Şaredarîya Dêrikê ji nikare li ser rê ya Dêrikê-îpekê rawestgehekê çêkin û 4 kursîya deyne wir? Heçî kesên li vir peya dibin, ji bajaran anjî ji bajarên sirgûnê vedigerin Dêrikê, ku hemû Dêrikîne. Medem ku hemî Dêrikîne peywir dikeve ser millê Şaredarê Dêrikê û dibe pewwirek mecbûrî. Divê Şaredarî ya Dêrikê xizmeteke wiha ji Dêrikîyan re pir nebîne!

Rîca ji Şaredara Dêrikê birêz Çağlar Demirel re: Ji kere ma xwe li Rê ya Dêrikê-îpekê (Üçyol) ê rawestgeheke modern, mezin û xweş li vir çêkin!

Ev jî heye ku her otobusa li İpekê disekinin bermahî(çöp)yên xwe davîjin der-dora rê. Ev jî şermeke! Divê Şaredarî konteynera bermahîyan deyne vir, ku vê şerma otobusa veşêre!

04/08/2010

6 Temmuz 2010 Salı

Urfa’nın yaz sıcağı ve gürültü kâbusu

Urfa’nın yaz sıcağı ve gürültü kâbusu

Yaz mevsimini severim aslında ve sanırım çoğu kişi de sever. Urfa da yaz mevsimi çok sıcak olur. Lakin yaz mevsiminde bolluk, bereket vardır. Ucuzluk vardır. Ve özgürlük daha çoktur mesela; Fakir için çalışıp para kazanmak, zengin için tatil yapmak ve de gezmek, seyahat etmek gibi imkânlar…

Fakat Urfa’nın yaz sıcağından çok aşırı gürültü bana kâbus gibi geliyor!

Gürültü, insan sağlığını fizyolojik ve psikolojik olarak etkiler. Yani sinirlilik, saldırganlık, yüksek stres, kulak çınlaması, duyma kaybı, uyku bozuklukları gibi pek çok sonuç doğuruyor.

Malumunuz, Urfa ya yaz geldi mi her kesin penceresi açık ve veya insanlar damlarında yatıp-kalkıyorlar. Bir bakıma her kes dışarıdadır.

Bu gürültünün başlıca nedenleri; Damdaki sıra geceleri, açık alandaki düğünler, düğün konvoyları, dolmuşçuların hoyratsızca korna çalmaları, trafik keşmekeşi ve genel olarak halkın duyarsızlığı gibi sıralanabilir.

Urfa’nın 24 saat gürültü özeti:

Sabahın erken saatlerinde trafiğin ve özellikle dolmuşçuların gürültüsü ile güne başlıyoruz.

Şehirde toplu taşıma yok. Bu şehrin nüfusu 500 bini geçmiş. Gündüzleri 700 binden de fazladır. Ulaşımı berbat, trafiği felç durumdadır. Yaz, kış her zaman trafik sorunu vardır ama yaz mevsiminde düğün, sünnet konvoyları, turist kafileleri de eklenince trafik çilesi ve aşırı gürültü çekilmez oluyor.

Urfa’nın trafik sorunu ve gürültünün birinci nedeni belediye otobüslerin olmayışıdır. Nüfusu 700 bini bulan bu şehir de, toplu taşıma midibüs, minibüs ve yarım otobüslerle yapılıyor; Yaklaşık olarak 200 adet yarım otobüs (özel halk otobüsü!) ve 3–5 tane de belediyeye ait yarım otobüsler ile bu ulaşım sağlanıyor. Dolayısıyla bu sözde otobüslerin sevgili şoför ve muavinleri aşırı gürültü yapıyorlar; Çoğu zaman duraklarda 10 dolmuş arka arkaya durup yolcu bekliyor. Yolu işgal ettiklerinden en öndeki duyupta gitsin diye uzun uzun ve sinirle kornaya basıyorlar ki tam bir felaket. Bu gürültü akşam geç saatlere kadar devam ediyor…

Ve akşamdan gece vaktine;

Eline tef’i, sazı, zurnası, davulunu alan ve grubunu da toplayan dama çıkıyor. Güya ilahiler okuyor, dua ediyor ya da şarkı söylüyor, eğleniyorlar. Saat 12 ye kadar, bazen 01’e kadar çalıp söylemeler devam ediyor. Adamlar, ilahi okuyarak sevap işledik diye düşünüyordur. Yaptığını, fikrini, sesini beğenmiş, coşuyor. Bunlar komşusunu, çalışanı, işçiyi ve diğerini, düşünmüyor yâda düşünemiyor. Çevreye verdiği rahatsızlığın farkında bile değildir. Öte yandan düğünüdür, sünnetidir, bunlarda açık alanlarda yapılınca. İşte sana kâbus!

Gece geç saatlerinden sabaha kadar;

Gece yarısından sonra yâda sabaha karşı, sabah ezanı bir başlıyor gün ağarıncaya kadar devam ediyor. Bu da tam 1 saat 10 dakika sürüyor!

Diyelim ki sabah ezan saati 04.00 olduğu bir günde; İlk Hoca 03.50 de okuyor. Uyku tutmamıştır, zamandan tasarruf olsun diye bir an önce okuyor ve camii de yatıp cemaati bekliyor(dur). İkinci Hoca 04.00 te okuyor. Üçüncü 04.10 de, Beşincisi 04.30 de Sekizinci 04.35 te, Ellincisi 05.00 da… ve en son Hoca saat 05.10 de okuyor sabah ezanını. Geçen gün saat tuttum tam 1 saat 10 dakika hiç aralıksız sabah ezanı okunuyor. Bununla sevap mı işliyor, günah mı işliyorlar bilmiyorum yani!?

Urfa’ya yaz geldi mi, biz çalışanlar için kâbuslu günler başlıyor ne yazık ki.

Valiliktir, Belediyedir, Emniyettir, Müftülüktür bunlar eğer görevlerini yaparlarsa bu keşmekeşi, bu gürültü kirliliğini önler. Yok, eğer yapmazlarsa bizim ruh ve beden sağlığımız tahrip olmaya devam eder maalesef!

Mehmet Açıl
mehmetacil@hotmail.com
Bu yazı Urfa Haber Gazetesinde yayımlandı

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Eskişehirli A sınıfı yurttaş ya Urfalı?..

Bu gün bir haber okudum. Haber şöyle: “Eskişehir de pasaport çıkarmak isteyen vatandaşlara 1, 5 ile 3 saat içinde pasaportunu alıyorlar.”

Ve haberin devamında şöyle diyordu: “Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürü Hasan Akgün bu göreve 7 ay önce atandığını, vatandaşlara en iyi hizmeti vermeye çalıştığını kaydetti.

Vatandaşların pasaport alım süresini azaltmak yönünde çalışmalara hız verdiklerini ifade eden Akgün, şöyle konuştu.

İlk önceleri bir iş gününde (bir gün de) vatandaşlara pasaportlarını veriyorduk. Pasaport işleminin uzamasının nedeni vatandaşlar hakkındaki yapılan araştırmalardan kaynaklanıyor. Vatandaş hakkında bir yakalama emri var mı? Yurt dışına çıkması için önünde bir engel var mı? Onu araştırıyoruz. Bilgisayardan kimlik sorgulaması yapıyoruz… 6 hafta önce başlattığımız çalışmayla en geç 3 saat içinden vatandaşlara pasaportlarını veriyoruz. Ancak, 16.30’dan sonra pasaport başvurusu yapan vatandaşların pasaport işlemleri bir gün sonraya kalıyor. Saat 10.00’da başvuru yapan vatandaşlarımıza pasaportunu 11.30’da hazır hale getirip kendisine teslim edebiliyoruz."

Eskişehirliler adına sevinebilir insan. Ama Urfa için habere bakıp ta üzülmemek, isyan etmemek elde değil.

Bende 2 hafta önce pasaport almak için, pasaport şubesine başvuru yaptım. Bir iki gün pasaportumu alırım diye düşünmüştüm. Pazartesi saat 7 45’te emniyet Müdürlüğü pasaport şubesine gittim. Şubenin içi ana-baba günü derler ya işte öyle bir şey. Cehennemden bir köşe, bir oda sanki… Bana dediler ki “Parmak izi almak için sıra fişi veriyoruz. Sabah erkenden gel ki fiş alabilesin” Peki, yarın gelirim diye işi geri döndüm. Salı günü saat 7 00 de Emniyetin kapısında sıraya girmeye çalıştım ama ne mümkün! Emniyetin kapısında bir izdiham bir izdiham!.. Şikâyet etmeye çalışıyoruz. Şikâyet fakat kimi kime edeceksin? Neyse yarın daha erken gelirim diye tekrar geri döndüm.. Çarşamba günü saat 5 00’te Emniyet Md. kapısında sıraya dikildim. Yine de önümde 48 kişi var. Hani 100 kişiye sıra verdikleri için sıra bana gelirdi artık. Tam 3 saat mesainin başlamasını bekledik, sıra numaraların aldık, bu sefer parmak izi sırasını bekledik saat 11 40’ta parmak izi vere bildim. Yani yaklaşık 7 saat ayakta parmak izi vermek için bekledik. Öğleden sonra evrakları teslim edeceğiz, ama orda da başka bir izdiham. O gün veremedim, perşembe veremim cuma günü verebildim. Ve nihayet bana “salı günü saat 3’te gel pasaportunu al” dediler. Bunca zahmetten sonra ikinci haftada pasaportumu alabildim. Üstelik benden tam 319 TL para alarak. Bana paramla zulmü yaşatıyorlar!... Buna üzülmemek mümkün mü?

Eskişehir ve Urfa

Eskişehirli A sınıf vatandaş. Ya Urfalı?

Eskişehir’e A sınıf Vali, Em. Md. Personel atanıyor…

Ya Urfa’ya?

Urfa’ya gelen personel başka bir diyara gittikleri veya geldiklerin farkındalar. Biliyorlar ki Başka bir halk, başka bir kültür, başka bir dil, ve başka ve daha başka…

Biliyorlar ki geldikleri yerde, Bastırılmış zihniyet, düşünce, duygu var. Biliyorlar ki 87 yıldır farklı bir uygulama ile ürkütülmüş, farlılaştırılmış, başkalaştırılmışlar vardır. Biliyorlar ki geldikleri bu yerde dedikleri dediktir. Biliyorlar ki kin ve hınçlarını orada (Eskişehir de) yapamaz ve rahatlıkla burada sergileyebilirler. Biliyorlar…

Bu yazı Urfa Haber gazetesinde yayımlanmıştı.

“Derik Tarihi 1”

Navê pirtûka Eyyup Guven e “Derik Tarihi I”

Weke ku tê zanîn, Dêrika Çîya Mazî navçeyeke dîrokî û Kurdistanîye. Dêrik, navçeyek biçûk û mixabin ku di warê aborî û pîşesazî de pêşde jî neketîye. Lê belê dema ku Dêrik, di warê pîşesazî de li pêş bû, gelek navçe yê Kurdistanê gund bûn. Gelek parêzgar-bajarên Kurdistanê jî navçe bûn, heta ji van parêzgaran gund jî hebûn. Mixabin ku îro Dêrika Çayê Mazî, di warê aborî û pîşesazî de di rewşeke xerab da ye.

Dêrikê, kesên zana û şareza, pispor, alîm-zanyar, welatperwer, bi taybet jî gelek nivîskarên zimanê Kurdî û her wiha siyasetmedar, têkoşer, pêşeng ji nava dilê xwe derxistîye. Kurdperwer li nav xwe kiriye mêvan û vehewandîye…

Eyyup Guven, di vê pirtûkê de qala vana dike. Xebateke xweş kirîye û ev pirtûk “Derik Tarîhî I” nivîsandîye.

Birêz Eyyup Guven bi vê xebatê, li ser van kesayetî, li ser dîrok, çand, gund, kevnare, kanî, goristan, lîstok, navê gunda bi Kurdî û Tirkî û gelek tiştên dinê rawestya ye û nivîsandîye. Li ser navê Dêrikê, Eyyup Guven valahîyek dagirtîye, ku karekî bêhempa û pirr baş kiriye.

Wer xuyaye ku Eyyup Guven pirtuka “Derik Tarihi 2” (Dîroka Dêrikê II) jî amade dike. Hêvîdarim ku ewê hîn bi berfirehî Dêrika Çîya yê Mazî binivîsîne. Çanda Kurd û Ermenîyên Dêrikê; Dîrok, şaristanî, zîyaret, kevnare, cîhên turistik, kesên navdar, zanyar, nivîskar, malbat-eşîr, qerfî, xweşî û nexweşî, xwarin, vexwarin, fêkî, mêwe û gelek tiştên din û her taybetî yên Dêrikê binivîse.

Eyyup Guven, ev pirtûka xwe ya yekem ji min re şand. Min ev pirtûk di 3 rojan de bi kêf xweşî xwend û min pirr sûd jê wergirt…Lê hêvîdarim ku birêz Guven di pirtûka duyemîn de cîh bide zimanê Kurdî jî.

Xebateke wiha ji Dêrikê, ji Dêrikîyan re pêwîst bû. Spas birêz Eyyup Guven. Saeta te xweş û her destê te sax be!

***

Xela Mezin û Pîra mina Zeyno

Serîpêdehatîyek malbateke ermenî di pirtûka “Derik Tarihi I” (rupel 57-58) de dihate vegotin: “Xela Mezin!”

Ev serîpêdehatî bi kurtasî wiha bû: “… Di rêwîtîyê de keçika (zarok) jinek Ermenî jî mirî bû. Ji bona ku jinik, keçika xwe binax bike/bidefinîne, hinekî ji me bi dûr ket. Piştî bîstekê, ku jinik nehat. Em çûn me lê nihêrî. Me tiştekî ecêb dît, ku mirov bi çavê xwe jî bawer nedikir; Me dît, ku jinik vêketîye goştê pî-mil ê keça xwe jêdike û dixwe…” Dema min ‘Xela Mezin’ xwend pîra mina Zeyno hate bîra min. Pîro mina Zeyno jî qala Xela Mezin dikir.

Di derbarê xelaya mezin de, pîra mina Zeyno wiha digot: “Di dema Xela Mezin de, ez ji Dêrikê dihatim Heremya. Li axreşkê min dît, ku li bin pira axreşkê kesek û çar-pênc kuçik bi hevre li ser berata kerêne (Kera mirî). Li ser vê beratê kuçik beratê parçe dikin û dixwin, ev kesê han jî, vêketîye bi kêrê goştê vê beratê jê dike û dixe tûr-cuherê xwe. Wexta ku min ev yek dît, min bang lê kir. Min got lawo: ‘Ma qe şûna devê kuçikê jê neke nebe.” Wî jî bi hêrs li min vegerand: ‘Dayê, tu bi rê ya xwe de here, tu î gewî ye.’got. Lawê min, ger we birçî bûn dîtiba!...”

Mehmet AÇIL (Dêrikî)

10 Nisan 2008 Perşembe

MARDİN’E BİR ÜNİVERSİTE….

MARDİN’E BİR ÜNİVERSİTE….

Mardin’de neden bir Üniversite yok?

Bu sene, on dokuz yeni Üniversite kuruluyor… Ama Mardin’e yok!
Hadi daha önce yoktu anladık, diyelim! Bu sene, sayın başbakanın on dokuz yeni Üniversite kurulacağını söylemişlerdi. Ve çok geçmeden de yeni üniversite kurulacak İl’ler açıklandı. Biz Mardinliler de; mutlaka bir üniversitenin Mardin’e düşeceğini düşünüyorduk. Ama Maalesef, Mardin, bu yeni Üniversite kurulacak İl’ler içinde de yoktu.

Çünkü olması için çok sebep vardı:
Mardin;Uygarlığın beşiği Mezopotamya’nın merkezinde,dünyanın en eski yerleşim yerlerindendir,binlerce yıllık geçmişi vardır, Mimarisi ile tam bir açık hava müzesini andırıyor;Türbeler,Kiliseler,camiler,manastırlar ve bir çok han ve kervansarayları ile,UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde yer alıyor,İlçelerinde keşf edilmeyi bekleyen antik kentleri vardır, Nüfusu bir milyona yakındır, çok kültürlü,medeni,hoşgörülü,düşünen,yaratıcı bir çok halktan,dinden insanları vardır;Üniversite okumayı isteyen binlerce genci vardır ve İş bekleyen on binlerce insanı vardır….
Bütün bunlara rağmen, daha önce olması gereken üniversitemiz,(Mardin Üniversitesi veya Mezopotamya adında Üniversite) hala yok!

Düşünüyoruz da acaba neden yok diye!
Aklımıza onlarca soru geliyor ve kendimizce onlarca cevap buluyoruz tabi. Neden olabilir acaba?

1. Mardin’in nüfusu az olduğundan, olabilir mi acaba?
Eğer öyle ise; Üniversitesi olan veya yeni kurulacak bazı İl’lerin nüfusuna bakmak gerekir.

Bolu da var. Nüfusu 270 654
Niğde de var. Nüfusu 348 081
Kırıkkale de var. Nüfusu 383 508
Çanakkale de var. Nüfusu 464 975
Isparta da var. Nüfusu 513 681
Zonguldak ta var. Nüfusu 615 599 kişi dır.(die.gov.tr)

Ve yeni kurulacak bazı İl’lerin nüfuslarına bakalım.

Kırşehir de Kurulacak. Nüfusu 256 239
Düzce de kurulacak. Nüfusu 314 266
Amasya da kurulacak. Nüfusu 365 231
Giresun da kurulacak. Nüfusu 523 819
Yozgat da kurulacak. Nüfusu 682 919 kişi dır. (die.gov.tr)

Mardin’de kurulmuyor Nüfusu da 835 173 kişi dır. (mardin.gov.tr)

Üniversitesi olan veya kurulacak birçok İl daha var ki, Mardin’den daha az nüfusu vardır.
Demek ki; Bir İl’de Üniversite kurmak için, nüfus yoğunluğu dikkate alınmıyor(muş)!

2.Coğrafi yapısı mı uygun değil?
Mardin’i bu saydığımız İl’lerin hangisi ile karşılaştırırsak karşılaştıralım, coğrafi bakımından hepsinden daha elverişli bir konumdadır; ulaşımı, iklimi, doğal yapısı, tarımcılık, hayvancılık, ormancılık, madencilik ve yerleşimi ile uygun. Bütün bunları bilimsel araştırmayı, geliştirmeyi beklemekte olan bir yer.

3.Mardin’in Çevre İl’lerin de çok sayıda Üniversite mi var?
Maalesef çevre İl’lerinde de yoktur; Batman’da yok, Şırnak’ta yok, Hakkâri’de yok, Siirt’te yok.

4.Mardin in alt yapısı mı yeterli değil?
Bu konuda da, yukarda saydığımız ve daha birçok İl ile aynı kaderi paylaşıyor.
Ki, Türkiye’nin neresinde yâda hangi ilinde sağlam bir altyapısı vardır?
Modern bir altyapıya sahip olacağız diye beklersek, bir yüz sene daha beklememiz gerekecek herhalde!

5. Yerleşim ve tesis yetersizliğimi?
Yerleşim Bakımından, Mardin’in merkezide, İlçeleri de Çok elverişli olduğunu gören herkesçe biliniyor. Tesis bakımından ise her nerede kurulursa kurulsun yeni tesislere ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla bu da kurulmaması için bir gerekçe olamaz.

6.Mardin’in siyasi iradesi-vekilleri mi yok?
Altı milletvekili var(!) diye biliyoruz.

7.Mardinlilerin okuma istekleri mi yok, buna layık mı değiller acaba?
Bunu yorumunuza, Mardinlilerin yorumuna bırakıyorum!…

8.Mardin in demografik yapısı mı?
Ha! Burada fazlaca diyeceğimiz bir şey yok, Çünkü olay burada düğümleniyor, diye düşünüyoruz.!
Biz Mardinlilerde; Özeleştiride de bulunmamız gerekir.... Birlik olmamız gerekir. Memleketimize sahip çıkmamız gerekir. Dayanışma içinde olmamız gerekir. Memleketimizi, geliştirip büyütmek; sanayisine, mimarisine, altyapısına, üstyapısına, zenginleşmesine önem vermemiz gerek.
Hak ve özgürlüklerimizi, bizim almamız, kazanmamız gerektiğini hatırlatır, Son yıllarda deyimleşen bir söz ile yazımı bitirmek istiyorum. “Adaletin olmadığı yerde Hak verilmez, alınır”

13.09.2005
Derik Açılım gazetesinde yayınlandı

DERÎK NASIL GELİŞİR

Evet, Derik nasıl gelişir?
Derik’in zenginleşip gelişememesinin bir kaç nedeni vardır belki?
Fakat bir nedeni var ki, çok basit esnaf kurnazlığındandır (!) Yani, sadece günlük kazancı düşünen ve bunu kar sayan bir esnaf ve sanatkâr anlayışı Derik’e zarar ettiriyor.
Derikli ve Derik’in köylüsünden çok duydum; “Derik’te her şey çok daha pahalıdır.” Yâda “Esnafı bizi kazıklıyorlar” Veya “Derik’te Sanatkâr mı var Onun için Derik’e gitmiyoruz Resmi işimiz olmasa Derik’e hiç gitmeyiz” diye.
Dolayısıyla, Derikli ve Derik’in köylüleri Derik de Alış-veriş yapmak istemiyorlar yâda yapmıyorlar. Eşyasını, getirip Derik’te yaptırmak istemiyorlar. Ve büyük ölçüde de yapmıyorlar.

Hakikaten iki Liralık bir malı üç Liraya mı satıyorlar? Sanatkârı üretemiyor mu? Yâda tamirci sadece günü kurtarma telaşında mı? Bunlar doğru ise ki, doğru olduğun kanısındayım. Yani Üretim olmazsa, yapılan hizmet çok pahalı ise ve her hangi bir eşya iyi yapılamazsa, bunlar kötü reklâm olarak Derik’in aleyhine işler. Yani, kim neden Derik’e gelsin diye düşünmek lazım? Haliyle, durum böyle olunca Memleket zenginleşip gelişemez.

Derik’in içinden de çevredeki köylüler de Kızıltepe’ye, Viranşehir’e ve Diyarbakır’a gidip Alış-Verişini yapıyorlar. Hâlbuki Derik’e ne kadar çok kişi gelir ise, Derik Esnafının kazancı da O denli artacaktır.
Esnaf ve sanatkârlarımız şunu düşünmelidirler; Derik’e ne kadar insan-müşteri çekersek kazancımız katlanacaktır. Ve de Mümkün mertebe Deriklinin de parasını Derik’te tutarsak, o zaman büyük kazanç elde ederiz diye.
Eminim Esnaf böyle düşünürse, batıya mevsimlik işçi olarak giden hemşehrilerimiz, kazandıklarını batıda değil de, gelir Derik’te harcarlar. Bu da Derik’in gelişip zenginleşmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Hâlbuki günlük kazançtan çok, uzun vadeli kazanç esas alınmalı. Kazanç bir Esnafın değil, her Esnafın, her Deriklinin kazancıdır. Her Derikli; Günü, günlük yeti’sini karşılayan bir kazanç, kazanç saymamalı. Daha çok hizmet anlayışı ve uzun vadeli düşünerek mesleğini icra etmelidirler. Esnaf, daha ucuza mal-hizmet satmalı, çevre ilçeler ile rekabet etmelidir.
Esnaf ve Sanatkârın üretken ve Dürüst olmalı, yaptıklarını ucuza satmalılar.
Ve her Derikli, mutlaka Derik’te parasını harcamalıdır.

Her yerde çekememelik olabileceği gibi Derik’te de var. Her ne kadar iyi bir şey değilse de maalesef var. Ama başkaları zengin olacağına benim hemşehrim olsun anlayışına sahip olmalı. Bir şey daha var ki, Derik‘ de harcadığımız paranın bize geri döneceği kanısıdır! O halde birbirimizi kıskanmamıza da gerek yoktur.

Bununla ilgili bir örnek vereyim!
Son yıllarda Urfa’da deyimleşen bir söz vardır “Antep’li gibi mi olacağız” diye. Daha çok Sanayi ve Esnaftan söz açılınca bu söz kullanılıyor. Nedir bu “Antep’li gibi mi olacağız” sözü?
Vakti zamanında; Antep’liler seyahat’e çıktıkları vakit, kaç gün kalacaklar ise, kendilerine yetecek kadar, yiyecek, giyecek vs. Antep’ten alır öyle yola çıkarlarmış. Tek amaçları da paralarını Antep’te harcamakmış.
İşte Antep ortada! Sanayisi, Zenginliği, Altyapısı ve Üstyapısı ile mükemmel bir şehir olmuştur. Parasını sadece Antep’te harcayan Adamın, Antep Sanayisinde katkısı çok, çok büyüktür.
O gün O Adam sıradan bir Esnaf idi belki de? Ama bugün O Adam veya Adamlar, dev sanayi kuruluşların sahipleridirler. Gelin biz Deriklilerde Antep’lileri örnek alalım.
Memleketimize sahip çıkalım. Düşüne biliyor musunuz; Derik’in Yirmi beş - otuz bin Nüfusu ile bir matbaası bile yok! Bu da, ne kadar geri olduğumuzu gösteriyor!

27.02.2006
Derik Açılım gazetesinde yayınlandı

DERİK EKONOMİSİ VE KÜLTÜR TURİZMİ

Derik in içler acısı Ekonomik durumu!

Günümüz Göçün sebeplerin başında, belki de ilk sırasında Ekonomik sebep vardır.

Derik ten göç edenlerin büyük bir bölümü de Ekonomik sebepten, işsizlikten, yoksulluktan ve yokluk tan dolayı Derik’ten ayrılmışlardır. Yani memleketini terk etmek zorunda kalmıştır.

Bu sebepten dır ki; Derik in dışında yaşayan Deriklinin sayısı Derik de yaşayanların dört-beş katıdır.!

Derik’in dışında yaşayan, fakat yüreğini Derik de bırakmış biri olarak.

Derik de Görev yapan görevlilere ve Derik Halkını göreve çağırıyorum.!

Gelin Tarihi Eserlerimize sahip çıkalım!

Hem Tarihimizi kurtarmış oluruz, hem bu tarihi eserleri Turizme kazandırmış oluruz. Tanıtımını iyi yaparsak, Derik, kültür Turizmindeki hak ettiği yeri alır ve Halkımıza kazanç kapısı olur. Dolayısıyla Derik in ekonomik durumunu iyileştirir, kısmen de olsa göçten kurtarır ve anakent varoşlarında yaşam savaşı vermektense memleketimizde/i kazanalım; şehrimizi, ilçemizi zenginleştirelim, modernleştirelim.

Derik’e her sene binlerce yerli ve yabancı turist gelir.
Onlarca gencimize iş kapısı açılmış olur.
Esnafımızın; bakkalın, manavın, kasabın, taksicinin, minibüsçünün ve dolayısıyla Derik in Ekonomisi canlanır. Derik kazanır, Derikli kazanır.

Bilindiği üzere Son yıllarda Kültür Turizm’inde büyük bir gelişme yaşanıyor.

Potansiyel olarak çok zengin olan Derik, alması gereken payı alamıyor.

Çünkü kimse Derik’i tanımıyor. Derik’in tarihi yerleri toprak altında gizlenmiştir, tahrip olmuştur.

Almamasının sebepleri çoktur belki ,(Üniversitelerin, yerel yönetimlerin ilgisizliği, cehaletin, devletin yokluğu/önemsememesi..…) ama en büyük etken biz Deriklilerin bu tarihi eserlerin tanıtımını yapmıyoruz, yapamıyoruz belki de bu zenginliğin farkında değiliz.

Özellikle Kaymakamlık, Belediye, diğer ilgili birimler ve Sivil Toplum kuruluşlarına büyük görev düşüyor...

Lütfen gelin bu geçmişi binlerce yıllara dayanan eserleri gün ışığına çıkaralım, geçmişini araştıralım ve de sahip çıkalım!

Derik merkezi ve çevre köylerinde bulunan bazı yerler.

Mesela;

Kela rebetê (Rabat kalesi)ye
Textê qiza qiral ( Kıral kızı kalesi)
Xerabeyên Fitnê (pınarcık Fıttar harabeleri)
Xerabeyên Tilbisim (Tepebağ-Tılbisim harabeleri)
Ofî deki harabeleri (Başkavak-offi harabeleri)
Şikefta Buxurê (Derinsu mağarası)
Dêra metînan,
Haramiyê mağaraları
Ve benim bilmediğim birçok yerlerde vardır.

Şüphesiz buralara sahip çıkmadık. Sahip çıkma bir yana, bilinçsizce tahrip ettik.

Bu Eserlerin korunmasında birinci derecede görevli olanlar da maalesef sahip çıkmadılar, çıkmıyorlar!

Geç kalındığı kadar kalmıştır, daha çok kalmadan, bu tarihi yerlere sahip çıkalım, ortaya çıkaralım ve koruyalım.

Başta sayın Belediye Başkanımız ve sayın Kaymakamımız olmak üzere bütün yetkililere bir kez daha çağrı yapıyorum! İlgili mercilere ile girişimlerde bulunun;
Yapılması gereken ilk iş bu yerleri SİT alanı ilan etmektir. Bilimsel çalışma yapmak, Koruma altına almak, gereken yenileme çalışmalarını başlatmak ve altyapı çalışmalarına hemen başlatmaktır.

04.08.2005
Derik Açılım gazetesinde yayınlandı